Türkiye hayvancılığının omurgasını oluşturan küçük ölçekli aile işletmeleri, şap salgının en ağır yükünü taşıyor.
Şap Salgını Türkiye Hayvancılığını Tehdit Ediyor: Üretici Acil Destek Bekliyor
2025 yılı, Türkiye hayvancılığı için son yılların en zor dönemlerinden biri oldu. Özellikle SAT-1 serotipli şap hastalığının yeniden yayılması, ülkemizin birçok bölgesinde hem büyükbaş hem de küçükbaş hayvan varlığını tehdit eder hale geldi.
Ege’den Marmara’ya, İç Anadolu’dan Güneydoğu’ya kadar uzanan geniş coğrafyada salgın etkisini gösterirken, üretim zinciri büyük ölçüde sekteye uğradı. Bu durum, yalnızca veteriner hekimlerin sorunu olmaktan çıktı; kırsal kalkınmayı doğrudan etkileyen ulusal ölçekte bir kriz halini aldı.
Tarım ve Orman Bakanlığı’nın bu süreci yönetme konusunda, özellikle bilgi sağlama yönünden yetersiz kaldığını düşünüyorum. Sağlık Bakanlığı’nın Covid salgını sırasında günlük olarak resmi rakamları da aktardığı bilgilendirmeler dün gibi aklımda. Bu bilgi akışı; hem art niyetli spekülasyonları önlemiş, hem de o dönemde vatandaşların süreç hakkında doğru ve doyurucu bilgiye ulaşmasını sağlamıştı. Tarım ve Orman Bakanlığı, bu gibi acil durumlarda üreticilere ve vatandaşlara yönelik enformasyon konusunu daha ciddi olarak ele almalıdır.
Bizler Ziraat Postası olarak, bilimsel veriler ışığında, sahadaki gerçekleri dikkate alarak kamuoyunu bu hastalık hakkında bilgilendirmeye, çiftçimizin sesi olmaya çalıştık. Bunu yaparken manipülasyondan uzak durduk ve tarım sektörünün faydasına olacağını değerlendirdiğimiz uyarı ve bilgileri öne çıkardık.
Bu yazımızda da konu uzmanlarının, veteriner hekimlerin ve hayvan yetiştiricilerinin görüşlerini alarak oluşturduğumuz tavsiyeleri kamuoyu ile paylaşmak istiyoruz. Umarız başta Tarım ve Orman Bakanlığı olmak üzere; ilgili oda, birlik ve kooperatifler ile İl ve İlçe Belediyeleri önerilerimizi dikkate alır... Böylece şap salgınının neden olacağı olası ekonomik krizin önünü hep birlikte alabiliriz.
Küçük Aile İşletmeleri En Büyük Kaybı Yaşıyor
Türkiye hayvancılığının omurgasını oluşturan küçük ölçekli aile işletmeleri, salgının en ağır yükünü taşıyor.
Çoğu 8–10 başlık kapasiteli bu işletmelerde hayvanlar dip dibe yaşıyor, köyler arası iş gücü ve araç hareketi yoğun, mera geçişleri ortak, pazar trafiği sık. Bu durum, şap virüsünün yayılım hızını artıran en kritik etmen haline geliyor.
Salgın nedeniyle birçok üretici, sütünü satamıyor, hayvanını kesmek zorunda kalıyor veya sürüsünü yenileyemiyor. Bu tablo, hem ekonomik hem de psikolojik bir çöküntüye neden olmuş durumda.
1,5 Milyon Hayvan Etkilendi, Kayıp 2 Milyar Doları Aşıyor
Dünya Hayvan Sağlığı Örgütü (WOAH) ve Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre, bu yıl içinde yaklaşık 1,5 milyon hayvan doğrudan şap hastalığından etkilendi. Toplam ekonomik kaybın 1–2 milyar dolar aralığında olduğu tahmin ediliyor.
Kaybın zincirleme etkileri: Yem sektöründe talep daralması, süt toplama merkezlerinde kapasite düşüşü, kesimhanelerde fiyat istikrarsızlığı, ihracatta canlı hayvan ve ürün kısıtlamaları şeklinde görülüyor. Sonuç olarak hayvancılık zincirinin her halkasında belirsizlik ve gelir kaybı yaşanıyor.
Üretici Yalnız: Mevcut Destek Sistemleri Yetersiz
Saha gözlemleri, salgın sonrası süt veriminde %40–60 azalma, buzağı kayıplarında %10’a varan artış ve zorunlu kesimlerde %30–40 gelir kaybı yaşandığını göstermektedir. Mevcut destek programlarında şap hastalığı kaynaklı doğrudan tazminat bulunmadığından, yetiştiriciler süt kaybı, buzağı ölümü, zorunlu kesim gibi kayıpları kendi imkânlarıyla karşılamak durumunda kalmıştır. Bu durum, kırsalda üretimden kopuşu hızlandıran bir etki yaratmaktadır.
Bu nedenle, aşağıda detaylarını verdiğimiz acil önlemlerin bir an önce devreye alınması büyük önem taşımaktadır. Önerilen "Acil Hayvancılık Destek Fonu" ve "Hızlı Rehabilitasyon Kredisi" ve "Biyogüvenlik Desteği" gibi önlemler, sahada uygulanabilirliği yüksek, ekonomik etkisi güçlü ve toplumsal faydası geniş modeller olarak tasarlanmıştır.
Ulusal Ölçekte Önerilebilecek Çözüm Modelleri
Şap hastalığı karantina sürecinde mağduriyet yaşayan yetiştiricilere yönelik destek programlarından yararlanma kriterleri, yalnızca ekonomik göstergelere dayalı olmamalı; hem hastalığın yayılım seyri ve etkilenme düzeyi hem de rapor, kayıt, bildirimler gibi idari faktörler temelinde çok boyutlu olarak belirlenmelidir.
- Şap karantinası uygulanan mahalle veya köylerde (Koruma ve gözetim alanı içerisinde) yer alan kayıtlı işletmeler (Karantina süresince),
- Laboratuvarca doğrulanmış vaka görülen veya temaslı sürü statüsündeki işletmeler,
- Karantina süreci içerisinde şap hastalığı nedeniyle ölüm, zorunlu kesim veya düşük bildirimi yapılmış hayvanı bulunan yetiştiriciler,
- İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü Veteriner Hekim komisyon raporuyla güncellemeleri yapılmış ve kayıpları belgelenmiş olan işletmeler,
- Son iki yıldaki programlı şap aşısını düzenli şekilde yaptırmış olan işletmeler, destek programından faydalanabilmelidir.
1. Acil Hayvancılık Destek Fonu
İlkbahar ve Sonbahar şap aşılama kampanyalarına katılarak üzerine düşen biyo güvenlik önlemlerini alan işletmelerdeki aşılı havanlar eğer buna rağmen salgın döneminde şap hastalığına yakalanmışsa ve yetkili veteriner hekimler tarafından hastalık tespiti raporlanmış ise, bu işletmelere karantina süresince doğrudan nakit destek sağlanmalıdır:
- Büyükbaşlara: 15.000 TL / hayvan başına
- Küçükbaşlara: 1.000 TL / hayvan başına
- Zorunlu kesim durumunda: hayvanın piyasa değerinin %30’u
- Süt kaybı durumunda: 4 TL / litre başına
- Tedavi ve yem desteği: 10.000 TL / işletme başına
2. Hızlı Rehabilitasyon Kredisi
Hastalık tespiti yapılan işletmelere, talep ettikleri takdirde standart 250.000 TL kredi imkanı sağlanmalıdır.
Ayrıca geçen yıllardan kredi borcu olan, şap hastalığına yakalanmış işletmelerin banka borçlarına bir yıl erteleme imkanı sağlanmalıdır. Bu sistem sayesinde çiftçi, kriz sonrası üretime ara vermeden devam edebilecek, hayvancılık faaliyetleri kaldığı yerden güvenli biçimde sürdürülebilecektir.
3. Biyogüvenlik Desteği
Şap hastalığıyla mücadelede biyogüvenlik tedbirleri, aşı kadar önem taşıyor. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın, belediyelerle iş birliği içinde “Dezenfeksiyon ve Biyogüvenlik Desteği Programı” başlatması hastalığın kontrol altına alınmasında çok önemli katkılar sağlayabilir.
Bahsettiğimiz program modeliyle;
- Köy bazlı ortak dezenfeksiyon noktaları oluşturulmalıdır.
- Hayvan pazarları, süt toplama merkezleri, mera girişleri düzenli olarak dezenfekte edilmelidir.
- Belediyeler, yaz aylarında haşere ilaçlaması yaptıkları atomizör tipi mobil püskürtme araçlarını bu amaçla kullanmalıdır.
- Dezenfektanlar; üretici örgütleri üzerinden %100 hibe desteği ile sağlanmalıdır.
- Belediyelere acil biyogüvenlik bütçesi tahsis edilmelidir.
Bu sistem, hem bulaşma riskini azaltacak hem de yerel yönetimlerin kriz yönetim kapasitesini artıracaktır.
Destek Modellerinin Katma Değer Etkisi
Yeni sistemler yalnızca mali destek değil, aynı zamanda kontrol mekanizması işlevi de görecektir:
- Vaka bildirimi artacak, hastalıkların ve ölümlerin gizli kalmasının önüne geçilecektir.
- Aşı yaptırma oranı yükselecek, koruyuculuk artacaktır.
- Kayıt dışı üretim azalacak, TÜRKVET sistemine giriş hızlanacaktır.
- Salgın haritaları güncellenecek, müdahaleler daha hedef odaklı olacaktır.
- Sürü yenileme süresi, 9 aydan 4 aya kadar düşecektir.
Hayvancılığın Geleceği İçin Hızlı Müdahale Şart
Şap hastalığı, Türkiye’nin hayvansal üretim kapasitesini tehdit eden ulusal bir kriz boyutuna ulaşmıştır.
Bu süreçte üreticinin üretimde kalabilmesi, yalnızca ekonomik değil; aynı zamanda gıda güvenliği açısından da stratejik önem taşımaktadır.
Tarım ve Orman Bakanlığı, üretici örgütleri, belediyeler ve kooperatifler ortak hareket ederek:
- Acil Hayvancılık Destek Fonu’nu,
- Hızlı Rehabilitasyon Kredisi’ni ve
- Biyogüvenlik Desteği Programı’nı eş zamanlı olarak hayata geçirmelidir.
Bu adımlar yalnızca üreticiyi değil, Türkiye’nin kırsal üretim dengesini ve milli ekonomimizi de koruyacaktır.
