Türkiye, iklim değişikliği ile mücadelede somut adımlar atmak, sıfır emisyon hedefine ulaşmak konusundaki ciddiyetini dünyaya göstermek zorundadır.
İKLİM KANUNU TARIM SEKTÖRÜNÜ NASIL ETKİLEYECEK?
Türkiye gündeminde yoğun spekülasyonlara neden olan, içeriği ile ise çok az kimsenin ilgilendiği 7552 sayılı İklim Kanunu, 2 Temmuz 2025 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edildi. 9 Temmuz 2025 tarihinde, 32951 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmasının ardından yürürlüğe girdi.
Sosyal medyada bu kanunun getirecekleri ilgili; “Evinize, arabanıza, banka hesaplarınıza, çocuklarınıza, gıdanıza, içme suyunuza el konulacak… Ayda bir kere banyo yapabileceksiniz, banyo suyunuza el konulacak, evinizde saksıda çiçek yetiştirmeniz bile yasaklanacak,” diyen yazılar dolaşıma sokuldu. Gerçek böyle mi?
Bir ziraat mühendisi olarak tarım ile ilgili bölümlerini özellikle mercek altına alarak, İklim Kanunu’nun ülkemiz ve tarım sektörü için önemini bu yazımda değerlendirmeye çalıştım.
Sonuç bölümünü en başa almak gerekirse, İklim Kanunu, bu haliyle iklim değişikliği ile mücadele konusunun ana çerçevesini çizmekle birlikte, zaman içerisinde bu kanun kapsamında çıkarılacak yönetmelik, genelge ve talimatlarla daha anlaşılır ve kapsayıcı hale gelecektir. Bu mevzuat çalışmaları sırasında tarım sektörünün kanun yapıcılar tarafından hususiyetle korunması en büyük talebimizdir.
Dünya ile ticaretini sürdürmek isteyen Türkiye, iklim değişikliği ile mücadelede somut adımlar atmak ve yasal düzenlemeler ile bu konudaki kararlılığını ve sıfır emisyon hedefine ulaşmak konusundaki ciddiyetini özellikle ihracat yaptığı diğer ülkelere göstermek zorundadır. Bu açıdan bakıldığında yazımıza konu olan İklim Kanunu’nda anlattıklarımızdan başka herhangi bir husus yoktur. Bunun haricinde söylenen her şey varsayımdır, art niyetlidir ve daha da kötüsü insanımızın algılarına yönelmiş spekülasyonlardır.
Bizler tarım sektöründe yer alan teknik elemanlar, çiftçiler, girişimciler ve sanayiciler olarak hepimiz bu kanunun en büyük savunucu olmalıyız diye düşünüyorum. Çünkü tarımın yapılması için toprak ve su kaynaklarına ihtiyacımız var. Tarım faaliyetlerimizi gerçekleştirebilmemiz için bu kaynakları akıllıca kullanmamız ve aynı özenle sonraki nesillere aktarmamız gerekir. Bu kaynakların temiz kalabilmesi için de iklim değişikliğinin önlenmesi, sera gazı emisyonlarının azaltılması ve doğada fazladan karbon birikiminin engellenmesi ve temizlenmesi gereklidir. Doğayı ve çevreyi koruyarak, adaletli ve sürdürülebilir bir kalkınma için yeşil büyüme vizyonunu anlamamız ve üretim faaliyetlerimizde bu bilinci oluşturmamız gerekiyor.
Kanunu detaylı olarak analiz etmeden önce tam yeri gelmişken ZİRAAT POSTASI’nın sloganını okurlarımıza hatırlatmak istiyorum:
“Sürdürülebilir Tarım, Güçlü Türkiye”
Şimdi dilerseniz birlikte 7552 sayılı İklim Kanunu inceleyelim…
Kanunun 1. Maddesinde, amacı net bir biçimde; “Yeşil büyüme vizyonu ve net sıfır emisyon hedefi doğrultusunda iklim değişikliğiyle mücadele etmek,” diye tarif edilmiş ve ilave edilmiştir: “İklim değişikliği ile mücadelede esas olan sera gazı emisyonlarının azaltılması ve iklim değişikliğine uyum faaliyetleri ile planlama ve uygulama araçlarını, gelirleri, izin ve denetimi ve bunlara ilişkin yasal ve kurumsal çerçevenin usul ve esaslarını kapsar.”
Yani bu kanun Türkiye’de sera gazı emisyonunu sıfıra indirmeyi, iklim değişikliğiyle mücadele etmeyi, yeşil büyümü vizyonunu öncelemeyi hedeflemektedir. Bu üç hususu biraz daha açarsak konuyu daha bilinçli bir şekilde kavrayabiliriz.
Net sıfır emisyon, insan faaliyetleri sonucu atmosfere salınan florlu gazlar, karbon dioksit, metan gibi atmosferde ısıyı hapsedip gezegeni ısıtan zararlı sera gazlarının miktarı ile yine insan çabaları sonucunda atmosferde yakalanan veya atmosferden uzaklaştırılan sera gazı miktarının birbirine denk seviyede olması demektir. Örneğin karbondioksit, bitkiler, toprak ve okyanus gibi "karbon yutakları" tabir edilen alanlar tarafından emilir ve zararsız hale gelir. Florlu gazlar sadece uzak atmosferde güneş ışığı ile yok edilir. Sonuçta atmosferde bulunan sera gazı ve karbon seviyesinin düşürülmesi, küresel ısınma tehdidini ortadan kaldıracak , çok daha temiz ve solunabilir bir hava oluşmasına katkı sağlayacaktır.
Sürdürülebilir kalkınma, sadece çevre ile ilgili bir kavram değildir. Çevre boyutuna ilave olarak sosyal, ekonomik ve enerji boyutlarıyla sürdürülebilir kalkınmayı tamamlamaktadır. Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Komisyonu sürdürülebilir kalkınmayı "Mevcut kendi ihtiyaçlarımız karşılanırken gelecek nesillerin ihtiyaçlarının da karşılanması ve gelecek nesillerin ihtiyaçlarının gözetilmesi" olarak kabul etmektedir.
Yeşil büyüme, ülkelerin değişen coğrafi ve çevresel şartlarına göre uygulanabilen, ekolojik riskleri en aza indirgeyen, çevreye zarar vermeden gelecek nesilleri düşünen bir ekonomik büyüme sürecini ifade etmektedir. Yeşil ekonomik büyüme, karbon salınımını ve kirliliği azaltan, enerji ve kaynak etkinliğini artıran, biyo-çeşitlilik ve ekosistem hizmetleri kayıplarını önleyecek kamu ve özel sektör yatırımlarıyla sağlanabilir.
Özetlemek gerekirse sürdürülebilir kalkınma, genel bir bakış açısını ve ana hedefi belirtmekteyken; yeşil büyüme vizyonu, bu hedefe ulaştıracak araçlarından birisi olarak düşünülebilir. Yeşil büyüme vizyonu, çevresel yatırımları öne çıkararak ekonomik kalkınmanın sağlanmasını hedeflemekte ve böylece sürdürülebilir kalkınma yaklaşımına destek olmaktadır.
Tartışmaların kaynağında yer alan 7552 sayılı kanunun 2. Maddesinde kanunda geçen bazı tanımların açıklamaları yapılmış, 3. ve 4. Maddelerinde iklim değişikliği ile mücadelenin ilke ve esaslarına vurgu yapılmıştır. 5. Maddesinde ise sera gazının azaltılması yönündeki faaliyetlerin çerçevesi çizildikten sonra bu kanun maddesi “Net sıfır emisyon hedefinin sağlanmasına yönelik emisyonların dengelenmesi için orman, tarım, mera ve sulak alanlarda karbon yutağı kayıplarını engellemek üzere ilgili kurum ve kuruluşlarca tedbirler alınır, yutak alanların ve korunan alanların korunarak artırılması sağlanır,” diyerek bitirilmiştir.
Yine aynı kanunun 6. Maddesinde tarım sektörünü ilgilendiren “Çölleşme ve erozyonla mücadele ile ağaçlandırma ve toprak muhafaza kapsamında orman dışı alanlarda oluşturulan yutak alanların net sıfır emisyon hedefi doğrultusunda sürdürülebilir yönetimi sağlanır,” hükmü yer almakta ve söz konusu maddenin devamında;
“İlgili kamu kurum ve kuruluşları tarafından; tarım sektörünün sürdürülebilirliğini teminen iklim değişikliğine dirençli ürün deseni ile gıda güvenliğinin sağlanması hedefleri doğrultusunda; doğal kaynakların, ekosistemlerin ve biyolojik çeşitliliğin koruma kullanma dengesinin gözetilmesi ile ihtiyaç duyulan tekniklerin ve teknolojilerin yaygınlaştırılması suretiyle, tarım sektöründe ekosistem temelli uyum yaklaşımını, doğa temelli çözümleri ve su bütçesini dikkate alan planlama araçları geliştirilir ve buna uygun iklim değişikliğine dirençli uygulamalar yaygınlaştırılır,” denmektedir.
Kanun’un sonraki maddelerinde Emisyon Ticaret Sistemi’nin düzenlenmesine yönelik maddeler yer almakta, bu açıdan sera gazı emisyonlarının izlenmesi, raporlanması ve doğrulanması ile Emisyon Ticaret Sisteminin uygulanmasına dair usul ve esasların ana hatlarını çizmektedir.
***
Türkiye Cumhuriyeti, 22 Nisan 2016 tarihinde, New York'ta düzenlenen Yüksek Düzeyli İmza Töreni'nde 175 ülke temsilcisiyle birlikte Paris İklim Anlaşmasını imzalamış ve TBMM 2021 yılında bu Anlaşma’yı onaylamıştır. Ardından net sıfır emisyona 2053 yılında ulaşacağını taahhüt etmiştir.
Akabinde Avrupa Birliği’nin, Paris İklim Anlaşmasının gerektirdiği yeşil dönüşüm sürecine yönelik yol haritası 11 Aralık 2019 tarihinde açıklanan Avrupa Yeşil Mutabakatı ile ortaya konmuştur. Avrupa Birliğinin yeni bir büyüme stratejisi olarak belirlediği Avrupa Yeşil Mutabakatı, Avrupa’yı 2050 yılına kadar sera gazı emisyonlarını net olarak sıfırlayan dünyanın ilk iklim-nötr kıtası haline getirmeyi hedeflemektedir. Türkiye’nin toplam ihracatının %40’ını Avrupa Birliği ülkelerine yaptığı göz önüne alınırsa AB hedeflerine uyum geliştirmek konusundaki çabası daha net anlaşılacaktır.
Dünyada yaklaşık 135 ülke sıfır emisyon taahühüdünde bulundu. Şu ana kadar sadece; Bhutan, Comoros, Gabon, Guyana, Madagaskar, Surinam, Niue ve Panama ülkeleri sıfır emisyon hedefine ulaşmış durumda. Bu ülkelerin avantajı sannayilerinin gelişmemiş olması ve sınırlarında geniş karbon yutaklarının bulunmasıydı elbette.
Taahhütte bulunan ülkelerin her birisi, taahhütlerin yerine getirilmesinde oluşturulacak resmi politikaların ve mevzuat düzenlemeleri henüz gerçekleştirilmiş değil.
Sıfır emisyon hedeflerini resmi bir düzenlemeyle yasalaştıran ülkeler arasında, İsveç, Danimarka, Fransa, Macaristan, Yeni Zelanda ve Birleşik Krallık, Kanada, Güney Kore, AB’nin tamamı bulunuyor. Dünyanın en büyük emisyon yayıcılarından olan Brezilya, Çin, Almanya ve ABD’da yasal düzenleme gerçekleştirmişti…
Bölgesinin etkin gücü olma yolunda kararlılıkla ilerleyen Türkiye, dünyanın geleceğini ilgilendiren “İklim Değişikliği” konusuna kayıtsız kalamazdı ve kalmamalıdır da!