Bakanlık, su kısıtı olan bölgelerde silajlık mısır ekimini münavebeye bağladı, hayvancılık işletmeleri yem temini açısından zor duruma düştü iddiası doğru mu?
TÜSEDAD RAPORU VE ALİ EKBER YILDIRIM GERÇEKLERİ ÇARPITIYOR
Bilindiği üzere Tarım Bakanlığı tarafından yayımlanan Yönetmelik ve tebliğlerle “Planlı Üretim Modeli”ne geçildi. Planlı üretim modeli kapsamında 11 il ve 52 ilçede su kısıtı uygulanmasına karar verildi. Elbette bu planlamalar DSİ ile koordineli olarak, su yönetimi gereğince yapıldı. Malum, ülke olarak her geçen yıl daha da sert yüzümüze çarpan kuraklık sorununu, bu yıl tam ensemizde hissetmeye başladık. Su yönetimi konusunda yasal düzenlemeler yapmamız ve sanırım daha da keskin kararlar almamız artık bir keyfiyet değil. Akarsularımızda ve göllerimizdeki su çekilmelerini görmeyen, duymayan kaldı mı? Su zengini bildiğimiz Trakya’da, Gönen’de, Tosya’da çeltiklerin, ayçiçeklerinin yağış yetersizliğinden ve barajlardaki suların azalmasından dolayı kuruduğunu, verimlerin yerlerde süründüğünü üzülerek takip etmiyor muyuz? Hatta birçok ilimizde içme suyuna bile erişimde büyük sıkıntılar yaşandığını izlemiyor muyuz?
Bilimsel gerçekleri inkâr edip, popülizm mi yapalım? Yoksa sürdürülebilir bir kalkınma için, yeşil büyüme vizyonu çerçevesinde, doğal kaynaklarımızı koruyarak gelecek nesillere daha iyi bir dünya mı bırakalım?
Benim kanaatim Tarım Bakanlığı’nın planlı üretim modelini hayata geçirmesi son derece yerinde bir karardır. Bu kapsamda su kısıtlaması uygulanan il ve ilçelerde damlama sulama yapmayan dane mısır üreticilerine destekleme ödemesi yapılmaması da son derece anlaşılır bir uygulamadır.
Bakanlık, destekleme ödenmesi için münavebe yani ekim nöbeti yapılmasını şart koşmakta, ana ürün mısırın ekim nöbetinde sadece 4 yılda bir yer almasını istemektedir. Ayrıca ikinci ürün silajlık mısır ekilişine de destek verilmemektedir. Bunlar Dünyada ve Türkiye’de yaşanan su kıtlığı, iklim krizi ve kuraklık tehdidine yönelik alınmış tedbirlerdir ve ben bir ziraat mühendisi olarak bu kararları son derece yerinde buluyorum.
Su kısıtlamasının en yoğun uygulandığı illerimizden birini ele alalım. Örneğin Konya; ülkemizin tahıl ambarı olarak hafızalarımızda yer alan, gerçekten de suyun kısıtlı olduğu bir coğrafyamızdır. Maalesef Konya ilimizi zamanında bilinçsiz su kullanımı sonucu oluşan obruklarla hatırlıyoruz. Mısır üretimi bu ilimiz için ne kadar uygundur? Bana kalırsa Bursa’da portakal yetiştiriciliği ne kadar uygunsa, işte o kadar uygun….
Gelelim TÜSEDAD’ın hazırladığı “Kısıt-Münavebe Çıkmazında Hayvancılığın Sürdürülebilirliği ve Silajlık Mısır Gerçeği” başlıklı rapora... TÜSEDAD’ın internet sitesine şu anda girilemediği için raporu kendilerinin sosyal medya sayfalarından inceleyebildim. Sosyal medya sayfalarında bahse konu raporu “Bakanlık tarafından su kısıtı olan bölgelerde silajlık mısır ekimi münavebeye bağlandı. Bu durum hayvancılık işletmelerini yem temini açısından zor duruma düşürdü," diyerek paylaşmışlar.
Kendisini "Tarım Yazarı" olarak tanımlayan, sektörümüzdeki pek çok kişinin ismini iyi bildiği, Basın Yayın Yüksek Okulu (İletişim Fakültesi) mezunu olan Sayın Ali Ekber Yıldırım, bu raporu yazısına dayanak alarak bir eleştiri yazısı kaleme almış. O da TÜSEDAD’ın raporuna hak vermiş olacak ki Tarım Bakanlığı’nın uygulamalarını eleştirmiş. Merak edenler bahsettiğim raporu ve Ali Ekber Bey’in yazısını internetten okuyabilirler.
Peki, ben neden “TÜSEDAD ve Ali Ekber Yıldırım” gerçeği çarpıtıyor diyorum. Gerçek nedir? Kısaca bunu açıklamaya çalışayım:
Öncelikle TÜSEDAD raporunda ve bahsettiğim yazıda yapılan yoğun eleştirilere rağmen hiç ele alınmayan bir husus var: Geçtiğimiz günlerde Tarım Bakanlığının yayınladığı bir Tebliğe göre bundan sonra aynı yıl içinde aynı arazide ikinci ürün olarak soya eken üreticiler, ilave destek ödemesi alabilecek. Böylece önceden sadece destek miktarı yüksek olan ürün için ödeme yapılırken, artık soya ikinci ürünse, hem diğer ürünün desteği hem de soya desteği birlikte ödenecek. Merak edenler için hemen söyleyeyim; ikinci ürün soya ekilişiyle ilgili bu yeni destek, su kısıtı uygulanan 52 ilçemizi de kapsıyor. Protein içeriği çok yüksek olan soya hem besleyici bir hayvan yemidir, hem de kaliteli bir silaj bitkisidir. Yani ikinci ürün silajlık mısıra destek verilmiyor diye yaygara yapmaya hiç gerek yok. Bakın Bakanlık en çok ithal ettiğimiz tarımsal ürün kalemlerinden birisi olan ve yıllardır döviz kaybetmemize yol açan soya ürününün ekilişini teşvik etmek üzere bir proje geliştirmiş ve hatta mevzuat düzenlemesini de yapmış. Gerçek işte budur, bunu niye yazmıyorsunuz?
Yukarıda bahsettiğim raporda ve makalede değinilmeyen bir husus daha var. Tarım Bakanlığı yer altı sularının tarımsal kullanım açısından yetersiz olduğu belirlenen 11 ilin 52 ilçesinde bir takım ürünlere yönelik destekleri kaldırmış olsa da; sulu tarım arazilerinde arpa, buğday, yağlık ayçiçeği, aspir, fiğ, mercimek, nohut ve yem bezelyesi üreten çiftçilere, 'Temel ve Planlı Üretim Destekleri'ne ilave olarak su kısıtı desteği ödemektedir. Böylece mazot ve gübre maliyetinin tamamı karşılanmaktadır. Bir gerçek de işte budur ve ilgililerinin bilgisine sunarım…
Ali Ekber Yıldırım, kendi yazısında; “Kısıt-Münavebe Çıkmazında Hayvancılığın Sürdürülebilirliği ve Silajlık Mısır Gerçeği başlıklı bu rapor, Prof. Dr. Süleyman Soylu, Prof. Dr. Uğur Serbester, Prof. Dr. Ahmet Alçiçek, Prof. Dr. Armağan Hayırlı, Prof. Dr. Nurettin Gülşen, Dr. A. Burhaneddin Akkaya ve TÜSEDAD Yönetim Kurulu tarafından hazırlandı,” diyor.
Oysa TÜSEDAD, “Konuyla ilgili, TÜSEDAD Bilim Danışma Kurulu ve Yönetim Kurulu Üyeleri olarak bu raporu hazırladık,” diyor. Ali Ekber Yıldırım’ın yazısında geçen Sayın Prof. Dr. Süleyman SOYLU ile görüştüm. Kendisinin TÜSEDAD Bilim ve Danışma Kurulu üyesi olmadığını teyit ettim. Hoca, TÜSEDAD’ın değil, Ulusal Hububat Konseyi’nin Bilim ve Danışma Kurulu üyesidir. Yani bu da gerçeği yansıtmıyor. (Bu arada Ulusal Hububat Konseyi'nin görüşlerine, özet olarak yazımın sonunda değindim.)
Raporda ve yazıda önemli bir bölüm, mısıra münavebe şartı konurken, pancarda münavebe uygulanmaması konusudur. Oysa sahadaki herkes iyi bilir ki, Türkiye’nin en önemli şeker pancar alıcıları olan Türkşeker AŞ. ve özel şeker fabrikaları bazı bölgelerde 4 yıllık, bazı bölgelerde üç yıllık münavebe sistemini yıllardır uygulamaktadırlar. Şeker pancarı bitkisinde münavebe uygulanmadığı iddiası da sahanın gerçekleriyle örtüşmemektedir.
Şimdi konuyu kısaca sonuca bağlamak gerekirse iklim krizi Türkiye’nin gerçeğidir. Tarım sektörü %75'lik yüzeysel su ve %66'lık yeraltı suyu tüketimi ile Türkiye’nin tatlı su kaynaklarını en çok tüketen sektördür. Dolayısıyla kuraklık, iklim değişikliği ve su yönetimi konularında görevin büyüğü bize düşmektedir. Doğal kaynakları akılcı kullanmalı, daha az su tüketen tür ve çeşitleri ürün desenimize almalı ve daha az su ile daha çok verim alacağımız üretim modellerine geçmeliyiz.
Ayrıca okuyucularımız müsterih olsunlar diye eklemek isterim. Çok iyi biliyorum ki, Tarım ve Orman Bakanlığı yöneticileri ve teknik kadroları, münavebe konusunun sahadaki yansımalarını yakından takip etmekteler. 2025-2026 üretim sezon için su kısıtı uygulanan ilçelerde, özellikle mısır üreticileri rahatlatacak yeni uygulamaları da hayata geçirmeye hazırlanıyorlar. Zaten, soyanın destekleme koşullarının bu ilçeleri de kapsayacak şeklide genişletilmesi bu çalışmalardan biriydi.
2024 yılında, Ulusal Hububat Konseyi tarafından Bitkisel Üretimde Yeni Destekleme Modeli ve Üretim Planlaması hakkında hazırlanan Değerlendirme Raporu’nun son bölümünde yer alan Nihai Değerlendirme ve Öneriler kısmında geçen benim de katıldığım şu bölümleri aktarmak istiyorum:
“İlk kez bitkisel üretim planlaması ile de ilişkilendirilen yeni destekleme modeli Türk Tarımı açısından sessiz bir devrim olarak ifade edilebilir. Yeni model ülkemiz tarımı açısından önemli bir fırsat olup, sektörün tüm paydaşlarının desteği ile büyüyecek ve kendini geliştirecek bir sürece evrilme potansiyelindedir.”
“Yeraltı su kısıtının olduğu havzalarda destekten yararlanmak için mısır için konulan damla sulama şartı önemli görülmüş olup, bu havzalarda desteklenen diğer tüm ürünlere de basınçlı sulama şartının konulması yerinde olacaktır.”
“Üst, üste ekildiğinde canavar otu sorununun dramatik olarak artma riski olan Ayçiçeğinde de münavebe şartı olarak üst üste ekilemez kuralının getirilmesi uygun olacaktır.”
Bilimsel gerçekler ışığında, gelecek nesilleri gözeterek, doğal kaynaklarımızı koruyarak, modern teknolojiler kullanarak, yenilikleri takip ederek, yılmadan, yorulmadan; Sürdürülebilir Tarım, Güçlü Türkiye!