Toplam su tüketimimizin %70–75’i tarımsal sulamada gerçekleşiyor ve Türkiye’nin toplam tatlı su tüketiminin %20–25’i hayvancılık faaliyetleriyle bağlantılı.
Kuraklık ve Su Krizi: Hayvancılığın Geleceğini Tehdit Eden En Büyük Risk (1)
Bu yıl ülkemizin dört bir yanındaki öne çıkan haber manşetlerinde “kuraklık ve su krizi” konusu devamlı tekrarlandı desek abartmış olmayız…
■ “Türkiye kuraklık haritasında kırmızı alarm: Barajlar art arda kuruyor, uzmanlardan ‘felaket kapıda’ uyarısı.”,
■ “Su krizi derinleşiyor: 2025, son 52 yılın en kurak yılı olmaya aday.”,
■ “Anadolu Çöküyor, Yeraltı Suları Çekiliyor... Toprak Çöküntüleri 2 Bini Aştı.”,
■ “Trakya’da Yeraltı Suyu %85 Azaldı: Nehirler Kuruma Tehlikesiyle Karşı Karşıya.” gibi daha niceleri…
Manşetlerin temelindeki “kuraklık” ve “su” kavramlarına odaklandığımızda; “Kuraklık”, en basit tanımıyla yağışların uzun bir süre boyunca normalin altında kalması sonucu su kaynaklarının azalmasıdır. Ancak sadece “yağmur yağmıyor” demek yetmez; doğa, iklim ve insanın ortak etkisiyle ortaya çıkan bir su krizidir.
“Su” ise, hayatın ve canlıların kaynağıdır. Tamamen ikame edilemeyen bir kaynak olan su; yaşayan bütün canlılar için en önemli doğal kaynaklardan biridir. İnsan kullanımı, ekosistem kullanımı, ekonomik kalkınma, enerji üretimi, ulusal güvenlik gibi suyun gerekli olduğu birçok sektör vardır. Su kaynaklarının yönetiminde iki temel husus ortaya çıkmaktadır: bunlardan biri su kaynaklarını korumak, diğeri sürdürülebilir bir şekilde su kaynaklarının kullanımını yönetmektir.
Son yıllardaki hızlı nüfus artışına paralel olarak artan su talebine karşı uygun kaynak mevcudiyetinin azlığı ve gün geçtikçe gelişen sanayi, tarımsal ve hayvansal faaliyetlere bağlı olarak aşırı kullanım ve çeşitli kirlilik parametreleri nedeniyle ortaya çıkan sorunlar, kaynakların akıllıca ve hassas idaresinin ehemmiyetini bir kat daha arttırmıştır.
Su kaynaklarının yönetiminde; ekolojik restorasyon, su kalitesinin yükseltilmesi, su tüketiminin sanayi, tarım, hayvancılık ve doğa ihtiyaçlarına göre yeniden düzenleyecek mekanizmaların kurulması ve geliştirilmesi önemli yer tutmaktadır. Bu çerçevede mevcut ve planlanan projeler gözden geçirilmek zorundadır. Aksi halde oluşabilecek tersi senaryoların fragmanını bu yıl basın bültenlerinde çokça izledik sanıyorum. Açıkçası hesapsızca ve fütursuzca kullanılan su kaynaklarının paylaşımının, ilerleyen yıllarda büyük krizlere ve ekonomik çatışmalara neden olabileceğini aklımızdan çıkarmamalıyız.
Dünyada su kullanım potansiyeli paylaştırıldığında; FAO verilerine göre, dünya genelinde tatlı su kullanımının yaklaşık %70’i tarıma gidiyor. Bu tarımsal suyun da büyük bir kısmı, aslında doğrudan hayvanların değil, onların yem bitkilerinin yetiştirilmesi için harcanıyor. Araştırmalar, küresel tatlı su tüketiminin yaklaşık üçte birinin hayvansal ürünlerle bağlantılı olduğunu ortaya koyuyor.
Su, tarım ve hayvancılığın en temel girdisi. Bugün tartıştığımız yem fiyatları, enerji giderleri, ithalat baskısı ne kadar önemli olursa olsun, bütün bu başlıkların üzerinde duran daha büyük bir gerçek var: su olmadan hiçbir üretim ayakta kalamaz!
Türkiye özelinde baktığımızda tablo farklı değil. DSİ ve FAO verilerine göre, toplam su tüketimimizin %70–75’i tarımsal sulamada gerçekleşiyor. Bunun yaklaşık üçte biri ise yem bitkilerinin üretimine ayrılıyor. Yani başka bir ifadeyle, Türkiye’nin toplam tatlı su tüketiminin %20–25’i hayvancılık faaliyetleriyle bağlantılı.
Bu noktada önemli bir ayrımı yapmak gerekiyor: Hayvanların doğrudan içtiği suyun toplam içindeki payı çok düşük, %1’in altında. Asıl yük, yem bitkilerinin sulanmasında. Örneğin, bir litre süt üretmek için ortalama 1000 litre suya, bir kilo sığır eti için 15.000 litre suya, bir kilo tavuk eti için 4.300 litre suya, bir kilo yumurta için ise 3.300 litre suya ihtiyaç duyuluyor. Bu rakamların %90’ından fazlası, hayvanın tükettiği yemlerin yetiştirilmesinde kullanılıyor.
Sektör bazında baktığımızda, sığırcılık su tüketiminde en büyük payı alıyor. Hem yem bitkilerinin yoğun sulama ihtiyacı hem de sığırların daha fazla yem tüketmesi bunda etkili. Küçükbaş hayvancılık (koyun-keçi) toplam su tüketiminde daha düşük paya sahip. Tavukçuluk ise hem “yem dönüşüm verimliliği” (hayvanın yediği yemi ete dönüştürme oranı) hem de daha az “su ayak izi” (bir mal veya hizmet üretmek için kullanılan tatlı su miktarı) ile öne çıkıyor.
Sonuç olarak, sürdürülebilir hayvancılığın su kullanımındaki payı küçümsenecek bir oran değil. Bu nedenle suyun yönetimi, artık yalnızca çevre meselesi değil; aynı zamanda hayvancılığın geleceğini, çiftçinin ayakta kalmasını ve soframızdaki gıda güvenliğini belirleyecek en kritik faktör.
Ama asıl önemli soru şudur: Bu kriz karşısında ne yapabiliriz? Onu da bir sonraki yazımda yani bu konuyla ilgili ikinci bölümde ele alacağız.