Virüs hastalıkları, arılarda nedeni bilinmeyen ölümlerin, arıların kovanlarını aniden terk etmesinin ve verim düşüklüğü gibi sorunların etkeni olabilirler.
ARILARDA SORUN OLAN VİRÜS HASTALIKLARI
Bal arıları, ekosistemimizin vazgeçilmez bir parçası olarak tozlaşma yoluyla tarımsal üretime ve biyolojik çeşitliliğe büyük katkı sağlıyor. Ancak, son yıllarda artan arı hastalıkları, hem arıcılık sektörünü hem de küresel gıda güvenliğini tehdit eden ciddi bir sorun haline geldi. Yetiştiriciler tarafından paraziter ve bakteriyel hastalıklar daha yaygın biliniyor olsa da, viral hastalıklar nedeni bilinmeyen ölümlerin, arıların kovanlarını anlamsızca terk etmesinin ve verim düşüklüğü gibi ciddi sorunların hep arkasındaki etkendir. Ciddi kayıplar gerçekleşirken, viral hastalıklara tanı koyulmadan tedavi yöntemlerine başlanılması ve gereksiz ilaç kullanımları bu sorunları daha da karmaşık hale getirmektedir.
Veteriner Hekim Önder ÖZKIYICI tarafından gerçekleştirilen bu röportajda; bal arılarının viral hastalıklarının nedenlerini, etkilerini ve bu sorunlarla mücadelede uygulanan tanı yöntem ve güncel çözüm önerilerini Uzman Veteriner Hekim Dr. Ayhan AKMAN Hocamıza sorduk. Sayın Hocamız, uzun yıllardır Türkiye'nin Arı Viral Hastalıkları konusunda tek referans labaratuvarına sahip olan Samsun Veteriner Kontrol Enstitüsü Müdürlüğü'nde, Arı Hastalıkları Laboratuvarında görev yapmaktadır.
Dr. Ayhan AKMAN viroloji alanında uzmanlığını tamamlamış ve arıcılık konusunda araştırmalarını yoğunlaştırmış az sayıdaki veteriner hekimi hocalarımızdandır. Arı yetiştiriciliğinde; kimsenin aklına pek gelmeyen ve sinsi seyreden viral hastalıklar konusunu değerli hocamızla okurlarımız için değerlendirdik.
”Merhaba, Sayın hocam bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz. Öncelikle arı hastalıkları neden arıcılık sektörü için bu kadar önemli bir konu?”
Rica ederim, bu fırsat için ben de teşekkür ederim. Arı hastalıkları, arıcılık sektörünün hem verimliliğini hem de sürdürülebilirliğini doğrudan etkileyen en kritik sorunlardan biridir. Arı kolonilerinin sağlığı, bal veriminden polinasyon hizmetlerine kadar birçok açıdan belirleyicidir. Özellikle son yıllarda dünya genelinde yaşanan Koloni Çöküş Sendromu (CCD), Nosema enfeksiyonları ve viral salgınlar, bu konunun sadece üretici değil, ekosistem açısından da hayati önem taşıdığını ortaya koymuştur. Arı hastalıklarının yayılması sadece bir üretim kaybı değil; biyoçeşitliliğin, tarımsal üretimin ve gıda güvenliğinin tehdit altına girmesi anlamına gelir.
Arıların bir nevi biyogösterge (bioindicator) olarak görev yaptığını unutmamalıyız. Onların sağlığı, doğanın ve çevrenin sağlığıyla yakından ilişkilidir. Bu nedenle arı hastalıkları, sadece arıcıların değil, tüm toplumun ortak sorunudur.
”Arı hastalıklarının ortaya çıkmasında hangi faktörler (çevresel, genetik, yönetimsel) en büyük rolü oynuyor?”
Arı hastalıklarının ortaya çıkışında birden fazla faktör etkilidir ve bu faktörler çoğu zaman birbirini tetikler. Üç temel grup altında toplayabiliriz:
· Çevresel Faktörler: Pestisit kullanımı, monokültür tarım, iklim değişikliği, habitat kaybı ve çevre kirliliği arıların bağışıklık sistemini zayıflatmakta, bu da hastalıklara karşı dirençlerini azaltmaktadır. Özellikle neonikotinoid grubundaki pestisitler, arılarda yön bulma kaybı, bağışıklık baskılanması ve CCD’ye neden olabilmektedir.
· Genetik Faktörler: Düşük genetik çeşitlilik ve tek türle yapılan üretimler, hastalıklara karşı kolonilerin savunmasız hale gelmesine neden olur. Özellikle bazı damızlık hatlarında Nosema ve Varroa gibi patojenlere karşı duyarlılık yüksektir.
· Yönetimsel Faktörler: Uygun olmayan besleme, yetersiz hijyen, kötü kovan yerleşimi, yanlış ana arı değişimi ve rutin kontrollerin aksatılması gibi yönetimsel hatalar da hastalıkların yayılmasını kolaylaştırır. Özellikle nakliye ve gezginci arıcılık yapılan kolonilerde hastalıkların bir bölgeden diğerine taşınması önemli bir risk unsurudur.
”Bal arılarında görülen viral hastalıklar nelerdir ve neden bu kadar önemlidir?”
Bal arılarında en yaygın görülen viral hastalıklar şunlardır:
· Deformed Wing Virus (DWV – Kanat deformasyon virüsü)
· Black Queen Cell Virus (BQCV – Siyah ana arı hücresi virüsü)
· Sacbrood Virus (SBV – Mumya yavru hastalığı)
· Acute Bee Paralysis Virus (ABPV – Akut arı felci)
· Chronic Bee Paralysis Virus (CBPV – Kronik arı felci)
· Israeli Acute Paralysis Virus (IAPV- İsrail akut felci virusu)
· Kashmir Bee Virus (KBV- Kaşmir arı virusu)
· Varroa Destructor Virus-1 (VDV-1)
· Filamentoz Virus (AmFV)
Bu virüslerin çoğu ölümcül olmasa da, bağışıklığı baskılayarak koloninin genel sağlığını bozar ve sekonder enfeksiyonlara zemin hazırlar. En büyük tehdit ise DWV’nin Varroa destructor akarları aracılığıyla taşınmasıdır. Bu ilişki, viral enfeksiyonların hem daha hızlı yayılmasına hem de daha yıkıcı sonuçlara yol açmasına neden olur. Viral hastalıklar klinik belirti göstermeden de taşıyıcı olabilir. Bu nedenle koloni sağlığını etkileyen gizli faktörler arasında önemli yer tutar.
”Bu viral hastalıkların belirtileri nelerdir? Arıcılar bunları nasıl fark edebilir? Laboratuvar analizleri ne kadar kritik ?”
Viral hastalıkların belirtileri, hastalığa göre değişmekle birlikte genel bazı ipuçları şunlardır:
· DWV : Kanatlarda kıvrılma, kısa ve deforme kanatlar
· CBPV : Titreme, felç, dışarıda öbeklenmiş arılar
· SBV : Kapalı gözlerde yavru bulunmaması, hücrelerde mumya gibi kalan larvalar
· BQCV: Ana arı hücrelerinde siyahlaşma, ölü larvalar
· ABPV : Felç ile karakterize, kanat ve vücutta titreme, ani ölümler
· IAPV : Titreme, siyahlaşma, toraks ve abdomende kılsız görünüm
· VDV-1: DWV ile yakın ilişkili ancak daha virulent
· AmFV : Virus ergin arıların vücudund çoğalır fakat klinik belirti görülmez
· KBV : Karın ve göğüs bölgesinde kıl kaybı, renksiz, kararmış vücutlar
Ancak bu semptomlar her zaman kolay gözlenemez. Hastalıklar bazen subklinik seyredebilir. Bu nedenle laboratuvar analizleri büyük önem taşır. Moleküler tanı yöntemleri (RT-PCR) ile viral etken belirlenebilir ve erken müdahale için veri sağlar.
”Türkiye’de bu hastalıkların yayılımı hakkında ne söyleyebilirsiniz? Ülkemizde durum nedir?”
Türkiye’de viral hastalıklarla ilgili bilimsel çalışmalar son yıllarda artmıştır. Özellikle Karadeniz, Ege ve Marmara bölgelerinde yapılan araştırmalarda DWV ve BQCV en yaygın viral enfeksiyonlar olarak saptanmıştır. Varroa yoğunluğu ile paralel olarak viral yükler de artmaktadır. Viral enfeksiyonlar çoğunlukla tekil enfeksiyonlardan ziyade çoklu enfeksiyonlar şeklinde seyretmektedir. Yapılan çalışmalar göstermektedir ki; ülkemizdeki elde edilen izolatların genel benzerliğine rağmen, farklı ülkelerden izolatlarla etkileşimleri de söz konusudur ve bu, Türkiye'deki arı sağlığı için önemli riskler oluşturmaktadır.
Ülkemizde arı hastalıklarına dair bazı bölgelerde koruyucu biyogüvenlik önlemlerinin eksikliği, hastalıkların koloniler arasında kolay yayılmasına neden olmaktadır.
”Peki, arıcılar bu hastalıklardan korunmak için neler yapabilir?”
Arıcıların viral hastalıklardan korunmak için uygulayabileceği stratejiler, koruyucu hekimlik esasına dayanır. Yani hastalık ortaya çıkmadan önce önlem almak, tedavi sürecinden çok daha etkilidir. Bu bağlamda aşağıdaki uygulamalar kritik öneme sahiptir:
Varroa Kontrolü: Viral hastalıkların çoğu Varroa destructor akarları tarafından taşındığı için akar mücadelesi temel stratejidir. Biyolojik ve mekanik mücadele yöntemleri birlikte düşünülmeli; özellikle doğal ve kimyasal içermeyen sentetik şeritlerin kullanımı doğru zamanda ve doğru dozda yapılmalıdır. Aşırı kimyasal kullanımı direnç gelişimine neden olabileceğinden ve balın kalitesini de etkileyebileceğinden dikkatli olunmalıdır.
Düzenli Koloni Takibi: Arıcıların, kolonilerinin düzenli aralıklarla davranışlarını gözlemlemesi gerekir. Ani nüfus azalması, yön kaybı, yavru düzeninde bozulma, ana arı değişiklikleri gibi belirtiler dikkatle incelenmelidir.
Hijyen ve Temizlik: Kovan içi temizlik, balmumu peteklerin belli aralıklarla yenilenmesi, kontamine olmuş ekipmanların dezenfekte edilmesi yayılımın önlenmesinde çok önemlidir.
Besleme Yönetimi: Dengeli ve yeterli protein-karbonhidrat içeriğine sahip besleme yapılmalıdır. Tek yönlü şeker şurubu beslemesi arının bağışıklığını düşürebilir. Polen ikameleri, kek takviyesi ve doğal propolis katkılarıyla bağışıklık desteklenebilir.
Genetik Dayanıklılık: Dirençli ana arı hatlarının kullanımı, kolonilerin viral enfeksiyonlara karşı doğal bağışıklığını artırabilir. Yerel ırklar ve iklime adapte olmuş hatlar öncelikli tercih edilmelidir.
Yerel Üretim ve Kontrollü Göç: Arıcıların, bilinçsizce koloni alım-satımı yapmaması ve gezginci arıcılık faaliyetlerinde biyogüvenlik önlemlerine (kovan dezenfeksiyonu, karantina gibi) dikkat etmesi gerekir.
Eğitim ve Danışmanlık: Tarım ve Orman İl Müdürlüklerinin sunduğu hizmetlerden, üniversitelerle yapılan iş birliklerinden ve uzman veteriner hekimlerden alınacak danışmanlık desteği, erken teşhis ve müdahale açısından kritiktir.
“Son olarak, yetiştiricilerimize ve topluma bu konuda ne mesaj vermek istersiniz?”
Her şeyden önce şunu belirtmek isterim ki; sağlıklı bir arı kolonisi sadece kaliteli bal üretimi için değil, doğanın döngüsünün devamı için de hayati öneme sahiptir. Arılar olmadan polinasyon bozulur, tarımsal üretim düşer, ekosistem dengesi sarsılır. Arılarla ilgili her problem, aslında insanla ilgili bir problemdir.
Yetiştiricilerimize önerim, arıcılığı sadece ekonomik bir faaliyet olarak değil, doğayla uyumlu bir yaşam biçimi olarak görmeleridir. Bilgiye dayalı, planlı ve gözleme dayalı üretim süreçleri ile hem koloni sağlığını koruyabilir hem de uzun vadeli başarı elde edebilirler.
Toplum olarak ise, doğal ve katkısız balın peşinde olmalı, bilinçli tüketici olarak yerel üreticileri desteklemeliyiz. Etiket okumak, analiz raporlarına ulaşmak ve üreticiyle doğrudan iletişime geçmek, gıda güvenliği açısından önemli adımlardır.
Son olarak, bu sürecin sadece arıcıların değil, üniversitelerin, araştırma merkezlerinin, veteriner hekimlerin ve kamu kurumlarının ortak çabasıyla sürdürülebileceğini unutmamalıyız.
“Verdiğiniz bu çok kıymetli bilgiler için teşekkür ederiz Sayın Hocam.”
Ben teşekkür ederim. Bu tür bilinçlendirme çalışmalarının artması dileğiyle...