SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR HAYVANCILIK MÜMKÜN MÜ?

Hayvancılık; genetik, beslenme, hayvan sağlığı ve refahı, finansal sürdürülebilirlik, ve çevresel farkındalık gibi kategorilere sahip çok boyutlu bir sektördür.

Abone Ol

SÜRDÜRÜLEBİLİR BİR HAYVANCILIK MÜMKÜN MÜ?

Tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye’nin de hayvancılık sektörü kritik bir dönüm noktasında! Küresel boyutta oldukça canlı ve dinamik olan hayvancılık girişimlerinin artan tüketici talebini karşılamak üzere mücadele ettiği zorlukları sıraladığımızda;

· Gittikçe artış gösteren hayvan hastalıkları,

· İklim değişikliklerindeki olumsuzluklar,

· Doğal kaynakların yönetimi,

· Kentleşme sorunları,

· İnsan sağlığı ve gıda güvenliği hakkındaki endişeler ve değişen sosyo-kültürel değerler,

· Çevre ve hayvan sağlığına dair yasal düzenlemeler,

· Ekonomik anlamda rekabet koşullarının dengesi,

· Bilimsel ve teknolojik uygulamalardaki ülkeler arasındaki rekabetler olarak sayabiliriz.

Bu sorunlara kendi içinde en çok cevap arayan ve kafa yoran ülkeler, küresel rekabette hep bir adım önde olacaktır. Sanırım bulacağımız çözümler her ne olursa olsun asıl meselenin engelleri aşma konusunda azami gayret göstermek ve elde edilen verimli sonuçları sürdürülebilir kılmaktan geçtiği ortaya çıkacaktır.

Günün popüler kavramı olan sürdürülebilirlik ne anlama geliyor? Hayvancılık sektöründeki sürdürülebilirliği nasıl sağlayabiliriz: Sürdürülebilirlik kavramı özetle; mevcut ve gelecek nesillerin ihtiyaçlarını karşılamak için kaynakları etkin bir şekilde kullanmayı ve doğal dengeleri korumayı amaçlayan bir yaklaşımdır. Hayvancılık; genetik, beslenme, hayvan sağlığı ve refahı, finansal sürdürülebilirlik, sosyal sorumluluk ve çevresel farkındalık gibi kategorilere sahip çok boyutlu bir sektördür. Bu nedenle, sürdürülebilirlik kavramını hayvancılık kadar karmaşık bir sektöre uyarlamak gerçekten zordur. Kısaca yaklaşım olarak, hayvancılıkla ilgili doğal kaynakların verimli kullanılmasını, hayvan refahını iyileştirmeyi, çevreyi korumayı ve üreticilere ekonomik fayda sağlamayı amaçlar.

Mevcutta yürütülen hayvancılık sistemini ele aldığımızda; ülkemizde üretimin lokomotifi görevini üstlenen düşük sermayeli işletmelerimizin, geleneksel yöntemlerden vazgeçemediği ve çağın getirdiği bilgi ve teknolojiye kavuşmada zorlandıkları görülmektedir. Ülkemiz açısından ciddi bir problem olarak gördüğümüz bu hususta; yüksek sermayeli büyük işletmelerdeki modern ve teknolojik yöntemleri, düşük sermayeli işletmelere, güçleri ölçüsünde, entegre edebilmek hedefimiz olmalıdır.

Küçük işletmelerimizi ekonominin acımasız çarkları arasında öğütülmekten korumak istiyorsak benim bazı önerilerim olacak:

· Çiftçilerin yenilikçi bakış açılarına kavuşmasını ve modern üretim teknikleri konusunda bilinçlenmesini sağlayan, aynı zamanda finansal okur-yazarlıklarını geliştiren eğitim ve yayım programları başlatılmalıdır.

· Daha fazla üreticimizin faydalanabilmesi için özellikle yüksek yatırım maliyeti konusunda çiftçilerin çekinceleri ortadan kaldırılmalı; destek ve teşvik politikalarının, kadim bir kültürel mirası nesilden nesile yaşatan bu samimi çiftçilerimizi kazanmaya yönelik adil olarak dağıtılmasına özen gösterilmelidir.

· Üretilen her bir gıda maddesinin ülkemizin bağımsızlığı ve gelişimi için kilit bir rolü olduğu konusunda tüm toplumda farkındalık oluşturulmalıdır.

Hayvan yetiştiricilerimize sormak istiyorum:

  • Hayvanlarınızın refahı ve sağlığı konusunda endişeleniyor musunuz?
  • İşletmenizin ekonomik sürdürülebilirliği ve pazar sorunu konusunda endişeleniyor musunuz?
  • Çiftliğinizin bulunduğu çevresel dengeyi göz önünde bulundurarak, çocuklarınıza güzel bir doğa bırakmak istiyor musunuz?
  • Ürünlerinizin güvenli ve sağlıklı tüketim için uygun olmasını istiyor musunuz?
  • Bilgi ve beceri gelişiminizi çeşitli kuruluşlarla işbirliği halinde arttırmak ister misiniz?

Cevabınız “evet” ise bu satırları biraz daha dikkatli okuyabilirsiniz.

İşletmenizi daha sürdürülebilir hale getirmek için sadece siz değerli üreticilere görev düşmüyor tabi ki… Tüketicisinden politika yapıcısına; teknik hayvan sağlığı personellerinden, sektöre girdi sağlayan sanayicisine kadar hepimize önemli roller düşüyor. Sürdürülebilir hayvancılığı desteklemek, aslında geleceğimizi desteklemektir.

Bir veteriner hekim olarak; iyi örnekler ve, model olabilecek yenilikler hususunda sürdürülebilir hayvancılık kapsamında yapılması gerekenlerin neler olabileceğini kendi görüşüme göre ifade etmeye çalışayım:

Refah konusunda geniş ve havalandırmalı barınaklar, lastik yada derin altlıklı uygun yataklar, gölgelik alanlar hayvanların doğal davranışlarını sergilemelerine yardımcı olarak verimliliği arttırır. Ayrıca çiftlik girişlerindeki dezenfeksiyon önlemleri ve ziyaretçi kısıtlamaları gibi basit biyo-güvenlik önlemlerinin yanı sıra yerel yem kaynaklarının kullanımı ve yem analizleri ile dengeli rasyon hazırlama, düzenli aşı programları ve periyodik sağlık kontrolleri hem işletme maliyetlerinin düşürecek hem de hayvan sağlığını sürekli kontrol altında tutacaktır.

Finansal devamlıkta; pazar trendleri ve bilinçli tüketici talepleri, ürünlerin üretimi kadar hayati önem teşkil eder. Ürünlerin çiftlikten sofraya kadar olan tüm yolculuğunu takip edebilme yada gıdanın nereden geldiğini bilme imkanı, tüketicilere güven vermekte ve daha fazla tercih edilmektedir. Bahsi geçen organik hayvancılık ürünleri yada katma değeri yüksek ürünlerin üretimi, işlenmesi ve doğrudan tüketiciye online platformlar ve abonelik sistemleri ile satışı, aracı maliyetlerini azaltır. Düşük sermayeli işletmelerin kooperatifleşmesi, daha güçlü bir pazar oluşturduğu gibi girdi temini ve ortak markalaşma konusunda çiftçilerin rekabet gücünü arttırır. Ayrıca uygun projeli krediler, kırsal kalkınma destekleri ve hibe programları hayvancılık işletmelerinin modern uygulamalara geçişi ve gelişimi teşvik edecektir.

Çevresel denge ve ekosistem yönetimi için yapılabilecekleri sıraladığımızda;

· Sürdürülebilr hayvancılık yaklaşımı, atık kavramını ortadan kaldırmayı ve her girdinin bir çıktının bir hammaddesi olmasını hedefler. Böylece hayvan atıkları sadece bir sorun olmaktan çıkar, değerli bir kaynağa dönüşürek; kimyasal gübre ihtiyacını azaltır, biyogaz üretimi ile enerji ihtiyacını giderir ve yem bitkisi biyoçeşitliliğinde döngü oluşturur.

· Bununla beraber yerel hayvan ırklarının korunması ve ıslahı, doğa döngüsü ve genetik çeşitliliğin devamı açısından önemlidir. Tüketicinin günümüzde yan ürünlerini yoğun talep ettiği Anadolu mandası ve kıvırcık koyunu gibi yerel ırklar, hem korunmalı hem de ticari değerleri arttırılarak farkındalık daha da oluşturulmalıdır.

· Su kaynaklarının korunması, neredeyse hayvancılığın temelidir. Akıllı sulama sistemleri ve yağmur suyu hasadı gibi metodlar, yetiştiricilikte su israfını önler. Hayvan suluklarında su israfını önleyen sistemler ve damlama sulama gibi teknolojiler, suyun verimli kullanılmasını sağlar.

· Mevcut arazilerin kullanım planlaması ile meraların rehabilitasyonu ve rotasyonel otlatma sistemleri, karbon tutulumunu destekleyerek mera kalitesini ve genel sağlığını arttırır. Bu yaklaşım sadece otlatmayı değil, aynı zamanda yangın yönetimi ve ağaçlandırma planlamasını da içerisinde barındırır. Örneğin Yeni Zelanda’da uygulanan modele baktığımızda; uygulanan küçük parsellere bölünmüş meralarda hayvanların düzenli olarak hareket ettirilerek, otların optimum büyümesi sağlanmakta ve toprak sıkışması minimize edilmektedir. Bu sayede mera verimliliği artarken, toprak erozyonu ciddi oranda azalmış olur.

Bahsi geçen etkiler göz önüne alındığında; en az onlar kadar hayvancılığın yaygınlaşması için önemli fakat sorun teşkil eden bir konuda, tarım ve hayvancılık için ekonomik olarak yeterli bütünlüğe sahip arazilerin, miras yolu ile intikali ve değerlendirilmesi mevzusudur. Güçlü politik düzenlemelerle birden çok ehil mirasçının olduğu durumlarda; çiftçilik mesleğine uygun olduğunu yasal diploma ya da uluslararası sertifikasyon programları gibi belgelerle kanıtlayabilen varis, işletmenin sahibi olmak açısından avantajlı olabilmedir diye düşünüyorum.

Ülkemizde artan nüfusla birlikte hayvansal ürün ihtiyacı da geometrik bir hızla artıyor. Tüketici ihtiyaçları karşılanırken; güvenli ve sağlıklı ürün temininin sürdürülebilir hale getirilmesi, ülkemizin milli hedeflerine ulaşmasında kilit rol oynamaktadır. Bu ürünlerin üretimi esnasında çağın modern teknolojilerinden faydalanmak hem hata riskini azaltmak hem de minimum iş gücü ile maksimum verimi yakalamada önemlidir. Kullanım sahalarını ele aldığımızda; sensör ve otomasyon sistemleri gibi akıllı çiftlik uygulamaları, hayvan sağlığının takibinden beslenme ve sağım stratejilerine kadar geniş bir yelpazeyi kapsamaktadır. Örneğin, hayvanların boynuna ve kulağına takılan giyilebilir sensörler bireysel olarak sığırların çiğneme ve geviş getirme aktivitesi, ses analiz sistemleri, vücut sıcaklığı ve hareketlerini sürekli olarak izler. Bu veriler, ineğin kızgınlık dönemi, olası bir mastit başlangıcı veya sindirim sorunları gibi durumların erken tespiti için kullanılır, böylece çiftçiler hızlıca müdahale edebilir ve verim düşüşlerinin önüne geçilebilir. Ayrıca sağım robotları, gübre temizlik robotları ve yem dağıtım robotları gibi otomasyon ve robotik uygulamalar ile iş gücü ihtiyacı azaltılırken, israfın önüne geçilerek verimlilik en üst seviyede sağlanır. Koyunculuk işletmelerinde kullanılan drone teknolojileri arazilerde otlatma alanlarının izlenmesi, hayvan sürülerinin kontrolünde sıkça kullanılmaktadır. "Yapay Zeka" kelimesi adeta çağın en popüler sözcüğü haline geldi. Nereye baksak, "Yapay Zeka" ile birleştirilmiş bir etkinlik, ürün ya da proje görüyoruz. Şu an çok yaygın olmasa da ilerleyen zamanda hayvancılık verilerini analiz ederek, en yüksek verimi sağlayacak stratejileri belirlemede ve karar verme süreçlerini iyileştirmede yapay zeka’nın önemi daha iyi anlaşılacaktır.

Tüm bu bahsi geçen faktörler nitelikli insan gücü sayesinde ayakta durur ve gelişim gösterir. Çiftçilerimizin hayvancılık teknikleri, hayvan refahı ve pazar bilgisi konularında güncel bilgilere sahip olması gereklidir. Alanında yetkin kuruluşların iş birliğiyle düzenlenecek saha eğitimleri ve online kurslar, çiftçilerin bilgi ve becerilerini geliştirmede yardımcı olmaktadır. Eğitimler, gençlerin sektöre kazandırılması ve modern yöntemlerle donatılması üzerine düzenlenmelidir. Ayrıca sektörün ihtiyaç duyduğu, alanında uzman personellerin de gelişen teknolojiye paralel şekilde yetişmesi sağlanmalıdır.

Sonuç olarak unutmayalım ki, her işletme kendine özgü koşullara sahiptir. Dolayısıyla sunduğumuz stratejileri kendi durumunuza uyarlamak ve yerel koşulları göz önünde bulundurmak büyük önem taşır.

Bu dönüşümün bir parçası olmaya hazır mısınız?