DAMIZLIK İNEK YETİŞTİRİCİLİĞİ VE YÖNETİMİNE KISACA DEĞİNİRSEK…
Bir veteriner hekim olarak bizlere gelen sorular boldur ama cevapların tatmin ediciliği ise muhatabına göre değişiklik gösterebilir. Yıllardır sık gelen sorulardan biri de “Hocam inek bakmayı düşünüyorum. Sizce mantıklı mı?” cümlesi. Bu kadar kısa ve kolay sorulmuş bir cümle aslında içinde uzun yıllar sürecek zorlukları, umutları, riskleri ve bazen de hayal kırıklıklarını barındırır. İşte tam da bu yüzden, ben şakayla karışık şöyle cevap veriyorum. “İnek almak araba almak gibidir. İlk alırken çok heveslenirsin, sonra masrafları başlar: yakıtı, bakımı, lastiği. İyi bakarsan seni yarı yolda bırakmaz, bakmazsan bir gün yolda kalırsın.” Şaka bir yana, sığırcılık gerçekten hayatı hem zorlaştıran hem de güzelleştiren bir yolculuktur. Hazırsanız buyrun, konuya beraber göz atalım.
Sığırcılıkta sürdürülebilir karlılığın ve verimin en önemli anahtarı damızlık hayvan seçimi ve yetiştiriciliğidir. Süt ya da et üretimini hedefleyen her işletmede damızlık ineklerin kalitesi, yetiştiricinin geleceğinin garantisidir. Ancak saha şartlarında birçok yetiştirici “damızlık inek” kavramını yalnızca hayvanın gebe kalabilmesi ya da süt verebilmesi üzerinden değerlendiriyor. Oysa ki damızlık yetiştiriciliği, çok daha geniş ve disiplinli hazırlık sürecini gerektirir.
1. İlk olarak amacımız ve üretim hedefimiz nedir?
Her işletme aynı değildir. Kimi süt üretimi, kimi damızlık ya da besi için inek yetiştirir. Hayvancılık işletmeleri kurulmadan önce en kritik adım, amaç ve üretim hedefinin net tanımlanmasıdır. Ama hepsinin üzerinde hem ülkemiz açısından hem de çiftçimizin geleceği açısından kritik öneme sahip konu, süt ve et üretiminin sürdürülebilirliğini kalıcı hale getiren damızlık yetiştiriciliğidir. Damızlık seçiminde ve yetiştiriciliğinde yapılan hatalar, yalnızca mevcut sürü performansını değil, hayvansal ve tarımsal üretimin verimliliğini uzun vadeli olarak doğrudan etkiler. Bu nedenle damızlık yetiştiriciliği, genetik ıslah, besleme, barınak yönetimi ve koruyucu hekimlik ilkeleri çerçevesinde planlanmalıdır.
2. Verim ve kârlılık, doğru ırk seçimiyle başlar.
Irk seçimi, işletmenin coğrafi koşulları, yem kaynakları ve üretim hedefleri dikkate alınarak yapılmalıdır.
· Sütçü ırklar: Holstein, Dünya genelinde en yaygın sütçü ırktır. Laktasyon başına ortalama 8.000–10.000 litre süt verir, rekor verimlerde bu miktar 15.000 litreye kadar çıkabilir. Ancak yoğun enerjiye ihtiyaç duyar, sıcaklık stresine duyarlıdır. Jersey ırkı ise Ortalama 4.000–6.000 litre süt verir, fakat sütündeki yağ oranı %5–6’dır. Bu nedenle peynir ve tereyağı randımanı Holstein’e göre %20 daha yüksektir.
· Etçi ırklar: Angus, Limuzin ve Şarole ırkları hızlı büyüme, meradan iyi yararlanma ve yüksek karkas kalitesi ile öne çıkar. Örneğin angus ırkının merada günlük 1.200 gram canlı ağırlık artışı sağlar ve karkas randımanı %60’ın üzerindedir.
· Kombine ırklar (Et ve Süt): Simmental ve Montofon ırkları hem süt hem et yönünden dengeli verim sunar. Özellikle kaba yeme dayalı sistemlerde avantaj sağlar. Örneğin simmental özellikleriyle süt verimi 5.000–7.000 litre, günlük canlı ağırlık artışı 1.200–1.400 gramdır.
Bu bilgiler ışığında işletmenize uygun ırk seçiminin kazanımlarını örnekle açıklamaya çalışırsak; yoğun yemleme imkanı olmayan, meraya dayalı bir işletmede Holstein ırkını tercih ederseniz; Hayvanlar yeterli enerji bulamayacağı için hem süt verimleri düşer hem de sık hastalanabilirler. Simmental ve montofon ırkına geçiş yaparak, çok daha dengeli bir verim elde edebilirsiniz. Araştırmalarda yanlış ırk seçiminin, işletmenin yem kaynağıyla uyuşmadığı takdirde, verim kayıplarının %40’a kadar çıkabildiği görülmüştür.
3. Damızlık hayvan seçiminde yalnızca dış görünüş (fenotip) değil, genetik kalite (genotip) de belirleyicidir. Sağlık taramaları ise bu özelliklerin korunmasında hayatidir.
Genetik yapısı sağlıklı damızlık seçimi, sürünün geleceğine yapılmış en önemli yatırımdır. Annesinin süt verimi yüksek, doğumları kolay ve sağlam ayaklı olan hayvanlardan seçilen damızlıklar, gelecekte de aynı özellikleri sürüye kazandırır. Yapılan araştırma verileri bunu kanıtlar niteliktedir.
· Genetik kayıtlar (Pedigri): Süt verimi özellikleri %25–35, canlı ağırlık %30–40, üreme ve döl verim özellikleri ise %10–15 oranında genetik olarak aktarılır. Soy kütüğü bilinmeyen hayvanlar, uzun vadeli olarak sürüye hastalık veya düşük verim riski getirir.
· Fenotipik özellikler:
Ø Sağrı genişliği kolay doğum için önemlidir.
Ø Ayak-bacak sorunu olan sürülerde süt verimi %15, döl tutma oranı %20 azalır.
Ø Meme başı yapısı bozuk ineklerde mastitis hastalığına yakalanma olasılığı %50 daha yüksektir.
· Sağlık taramaları: Brusella, Tüberküloz, Enzootik lökozis gibi bulaşıcı hastalıklardan ari hayvanlar damızlık olarak seçilmelidir. Örneğin, Brusella taşıyıcılığı olan sürülerde yavru atma oranı %25–40 arasında değişmektedir.
4. En iyi genetik özelliklere sahip hayvanlar bile kötü barınakta verimli olamaz.
Ahırın genişliği, temizliği ve havalandırması doğrudan hayvan sağlığını ve süt verimini etkiler. Bilimsel çalışmalar; yetişkin bir ineğin kapalı alanda en az 8 – 10 metrekarelik bir yaşam alanına ihtiyacı olduğunu söylemektedir. Yetersiz havalandırmaya bağlı oluşan, ahırdaki amonyak seviyesinin 20 ppm’in üzerine çıkmasının ise döl tutmama ve solunum problemleri riskini arttırdığı görülmüştür.
Birkaç çarpıcı örnek daha vermek gerekirse;
· Kuru altlık kullanılan işletmelerde mastitis oranı %12 iken, nemli altlık kullanılanlarda bu oran %35’e çıkar.
· Çamurlu ve nemli bir doğum bölmesinde buzağı kayıpları %20’lere çıkabilirken, kuru altlık ve temiz doğum bölmesiyle bu kayıplar neredeyse sıfırlanabilir.
Yer seçimi ve ahır iyileştirme planlamalarında; su kaynak yönetimi, iklim faktörleri ve yem ve mera kaynakları gibi hususları da göz ardı etmemeliyiz.
5. Doğru besleme, süt veriminin ve doğurganlığın anahtarıdır.
Basit olarak açıklarsak; damızlık inekler ne zayıf olmalı ne de aşırı şişman. Zayıf inek döl tutmaz, fazla yağlı inek ise zor doğum yapar. Doğum öncesindeki son iki ay “kuru dönem” dir ve bu dönemde dengeli besleme çok kritiktir. Mineral ve vitamin eksiklikleri hem ineğin sağlık ve verimliliğini hem de buzağının gelişimini doğrudan etkiler. Örneğin, doğumdan önceki dönemde hayvana sadece saman vermek yanlıştır. Mutlaka kaliteli silaj ve mineral ile desteklemek gerekir.
6. “Koruyucu Hekimlik” kırmızı çizgimiz olmalıdır.
Damızlık sürülerde bulaşıcı hastalıklar, en büyük ekonomik kayıp sebebidir. Koruyucu aşı programları ve düzenli paraziter mücadeleler ise damızlık işletmelerdeki en ekonomik yatırım olup, hem sürüyü hem de insan sağlığını korur.
Genel olarak yapılması gerekenlere baktığımızda;
· Normal rutin bireysel hastalık takiplerinin haricinde, sürüye yılda en az 2 kez genel sağlık muayenesi yada taraması yapılmalıdır. Hastalıkların erken tanısı için kritik rol oynar.
· Aşı programları, bölgenin hastalık durumuna ve sürünün hedeflerine göre veteriner hekim tarafından planlanmalıdır. Genel çerçevede; Şap, LSD, IBR-BVD, Rotavirüs, Koronavirüs, E.Coli, Enterotoksemi, Pastörella, Mastit tercih edilen ve sık kullanılan aşılardır.
· Biyo-güvenlik önlemleri, hastalıkların sürüye girmesini engelleyen ve yayıldığında kontrol altına alınmasını sağlayan uygulamalardır.
Yapılan araştırmalar; düzenli aşı programı uygulanan sürülerde yavru kayıplarının %25’ten %5’e düştüğünü göstermektedir.
7. Veri olmadan yönetim olmaz.
Damızlık yetiştiriciliğinde basit bir defter yada Dijital sürü yönetim programlarını kullanarak kayıt tutmak, işletmelerin pusulasıdır. En azından doğum tarihlerinin, kızgınlık dönemlerinin, tohumlama kayıtlarının düzenli tutulması; hangi ineğin verimli, hangisinin sorunlu olduğunu kolayca ortaya çıkar. Bilimsel raporlara göre; kayıtlı işletmelerdeki genetik ilerleme hızı, kayıtsızlara oranla %20–30 daha yüksektir. En basitinden ekonomik faydasına baktığımızda; kayıtlı sürülerde verimsiz hayvanların erken elenmesi sayesinde yem maliyetinde %10 tasarruf sağlanır.
8. İşletmenin uzun vadeli varlığı, ekonomik planlama ve finansman yönetimi ile garanti altına alınır.
Bir damızlık işletme kurarken ilk yapılması gereken, sabit ve değişken giderleri ayırarak doğru yatırım planı yapmaktır. Çünkü damızlık bir ineğin yetiştirilmesi, ortalama 24 ay süren bir süreçtir ve bu dönemde hayvan gelir getirmez. Dolayısıyla doğru hesap yapılmadığında işletme, nakit akışında zorlanır ve sürdürülebilirlik tehlikeye girer. Yapılan ekonomik modeller, bir damızlık ineğin doğuma gelene kadar yetiştirme maliyeti 2.000–2.500 USD arasında olduğunu söylemektedir. Bu rakam ülkemizde yem fiyatlarındaki dalgalanmaya bağlı olarak daha da yükselmektedir.
Çok kısaca değindiğimiz bilgiler ve veriler ışığında: Damızlık inek yetiştiriciliği, yalnızca “hayvan alıp ahıra koymak” değildir; aslında bugünü değil, yarını da planlama işidir. Başarılı işletmeler, yukarıda bahsettiğimiz temel madde başlıklarını titizlikle yerine getiren işletmelerdir.
Unutulmamalıdır ki damızlık inek yetiştiriciliği ve yönetimi, işletmenin sadece bugünkü verimini değil, gelecekteki sürdürülebilirliğini, kârlılığını ve rekabet gücünü de belirleyen stratejik bir yatırımdır.