HANGİSİ GALİP GELECEK: KILIÇ MI, SABAN MI?

"Kuraklık çok ileri seviyelere ulaştı buralarda ve çöl olmaya doğru gidiyoruz, kıtlık kapıda anlayacağınız"

KONYA OVASINDAN MERHABA...

Selam değerli dostlar. Ziraat Postasının kıymetli okuyucu kitlesiyle, köşe yazarı konu uzman arkadaşlarımızla, gazetenin basımı yayınında emeği geçenlerle hem tanışmak hem de İç Anadolu'dan bir durum değerlendirmesi yapmak için bana ayrılan sayfadan sesleniyorum...

Önce kendimi tanıtayım dilerseniz. Tam 41 yıl tarım teşkilatlarında Veteriner Sağlık Teknisyeni, Tekniker ve en son emekliliğe yakın Biyolog kadrolarında hizmet ettikten sonra emekli olmuş bir kardeşinizim. Çalışma hayatımın bir bölümünde gezi inceleme yazıları, tarihi ve kültürel ağırlıklı köşe yazıları ile tarım hayvancılık konularında okuyucularıma kalemimle hizmet ettim... Yerel gazeteler ve sosyal medyada yazılarım yayınlandı. Kültür Sanat gruplarında halen yazmaya devam ediyorum... Memleketim Çumra hakkında ilginizi çekeceğini umduğum bir yazı ile başlamak istiyorum bugün. Nasip olursa ileriki sayılarda, Konya Ovasında giderek artan sorunları ve çiftçimizin hali pür melali hakkında yazmaya da gayret edeceğim. Bu arada Sayın Osman Yorulmaz'ı tebrik ederek başlamak isterim. Bizleri değişik bölgelerden bulup karşınıza çıkaran, böylece bölgeler arasında hem kaynaşmayı hem haberdar olduğumuz konularda birbirimizden faydalanmayı sağlayan Sayın Yorulmaz'a şükran borçluyuz, teşekkürlerimi iletiyorum...

Memleketim Çumra'nın ilginç bir kuruluş öyküsü var değerli dostlar. Cumhuriyetin en genç ilçesi olma özelliğini Atatürk'e borçluyuz biz. Cumhuriyeti kurduktan kısa bir süre sonra yurt gezisine çıkan Gazi Mustafa Kemal Atatürk 1926 yılının 26 Haziran günü, Adana'ya giderken, Bağdat Demiryolu üzerinde bir istasyonda treni durdurur ve etrafı seyreder. Bu ilginç istasyonun etrafında birkaç bina vardır ve çoğu yeri sazlık, bataklık olan sulak bir alan çok ilgisini çeker. Adı Çumra olan istasyonda, gelecekle ilgili planları, hayalleri olan Gazi Paşamız, yanındaki bürokratlardan oluşan devlet erkânına: "Bu sulak bölgeye bir yerleşim alanı kurmalı, iyi bir sulu tarım merkezi olarak ziraata uygun hale getirilmesi için burada ıslah çalışmaları yapılmalı," diyerek düşüncesini sesli olarak dile getirir. Bu durumu emir telakki eden devlet adamları hemen faaliyete geçerek, kuruluş çalışmaları başlatır. Sivrisinek yatağı diye kimse önceleri buraya yerleşmek istemezken; Atatürk'ün o günkü söylemleri hızla etrafa yayılır, haber yörede duyulunca müthiş bir göç dalgası başlar istasyonun etrafına. Çevre ilçe ve köylerden, en fazla Toroslardan yoksul halktan akın başlar Çumra'ya. Resmi kayıtlarda 26 Haziran 1926 tarihi ilçemizin kuruluş günü olarak kutlanır her yıl. 100.cü yaş günümüzü de coşkuyla kutlayacağız seneye inşallah. İlginçtir, Çumra bu kadar genç olmasına rağmen köy ve kasabaları arasında kökleri Anadolu Selçuklularına kadar uzananlar var. İlçemize değer katan bir özelliğimiz de Çumra merkezine 9 km mesafede, bundan tam 9 bin yıl önce Anadolu'nun ilk toplu yaşam merkezlerinden biri olan Çatalhöyük antik kentimiz yer alır. Neolitik çağın en gelişmiş yaşam merkezi Çatalhöyük; ilk tohumun toprakla buluşturulduğu, yani ilk tarımın yapıldığı, ilk ticaretin, ilk evcilleştirme çalışmalarının yapıldığı bir merkez olarak bilim insanlarının kazı ve arkeolojik çalışmalarla ortaya çıkardığı bir medeniyet merkezidir. Avcılık ve toplayıcılıkla geçinen Çatalhöyüklüler çağına göre öyle gelişmiştir ki, buluntular inanılmaz. Tam sekiz bin insanın bir arada yaşadığı ilk mega kenti hafızanızda bir canlandırın, inanılmaz geliyor insana ama daha ne sırları var kim bilir? Her geçen gün değeri artan Çatalhöyük'te insanlığın 8600 yıl önce ilk ekmeği yaptığını buldular geçen sene. Geniş yankı buldu bu haber, internet taraması ile hem fotoğrafını hem ayrıntılı haberini bulabilirsiniz. İlk ekmeği yapan ana nasıl biriydi acaba diye hayal dünyamı meşgul etti günlerce. Ezilmiş tahıl unu, çeşitli bitkilerden elde edilen tohumlar ve suyla yoğrulan hamurun ortasına parmağını batırıp delmiş olduğu ekmeğin günümüze ulaşması, tam bir mucize bilim açısından. Laboratuvarlarda günlerce besin değeri dâhil araştırılarak kamuoyuna duyurulan ekmeğin hikâyesi çok değerli. Bir üniversitede sanırım bire bir aynı ham maddelerin kullanıldığı Çatalhöyük ekmeği üretildi yakın zamanda... Kil ve pişmiş topraklardan yapılan ilk damga ve prototip mühürler, madeni obsidyen taşlardan kesici ve delici av malzemeleri yapıp hasır ve ahşap ürünlerden çok yararlanmış o devrin insanları. Buluntular arasında, müze ve sergi merkezlerinde, kemikten yapılmış iğne ve kemer tokaları gördüm; dokuz bin yıl önce, nasıl bu kadar estetik ürünler yapmışlar inanamadım. Yolu düşene mutlaka gezmelerini öneririm...

Çumra'nın ilklerinden biri de, yeraltı suyunu Konya'da ilk kullanan Arıkören köyünde 1965 yılında kurulan sulama kooperatifinin çok ilginç öyküleri var. Su yeraltından yeryüzüne çıkarıldığında, henüz elektrik yoktu köylerde. Önderlik eden kurucularla alay edenler olmuş ilk zamanlar! Kooperatifçiliğe ‘kominist’ düzen mi kuruyorsunuz diye muhalefet edenler olmuş! Devran döner, yerin altı suyla dolu olduğu o müthiş bolluk günlerinden bugüne 60 yıl geçmiş daha.

Şimdi inanılmaz seviyelere düşen taban suları, alınamayacak seviyelere, 200 metrelerin altına düştü! İlk suyun çıktığı Arıkören'de 270 metrede su bulamadık diyen bir çiftçimizle sohbet ettik, dokunsanız ağlayacak durumdaydı...

Bizde durum vahim değerli Bursalı çiftçi kardeşlerim. Kuraklık çok ileri seviyelere ulaştı buralarda ve çöl olmaya doğru gidiyoruz, kıtlık kapıda anlayacağınız! Gazi Paşamızın rüyalarının gerçeğe dönüştüğü bir sulu tarım merkezinde şu an durum bu... Kavunuyla meşhur olmuştu benim memleketim ilk olarak. Çini kızı, Hıdır başta olmak üzere birçok yerli kavun çeşidinin şu an ata tohumunu dahi bulamıyoruz, varsa yoksa hibrit kavun. Hepsi aynı tornadan çıkmış gibi, tadı rengi, boyu aynı olan tek çeşit kavuna kaldık, ona da razıyız diyeceğim fakat su bitiyor. Sadece kavun değil, karpuz, şeker pancarı, mısır, fasulye, havuç, meyve sebze türleri için tehlike çanları çalıyor ovamızda artık. Ataların Konya Ovası için söylediği "Ovada buğdayla koyun, gerisi oyun" tespitine geri mi dönüyoruz desek bu defa koyun kalmamış sanki memlekette! Çok çok iyi seviyelere gelmişti bir zamanlar hayvancılığımız; şimdi ahırlar, ağıllar ve meralar boş. Bu milletin çocuklarının önüne bir bardak süt, bir topak et koyamazsak diye ödüm kopuyor dostlar. Felaket tellallığı gibi oldu ama gerçekler acıdır, gören duyan yetkili etkili büyükler olursa tedbir alır belki diye her mecrada yazıyor, sözümüzü esirgemeden söylüyoruz. Yarım asıra yakın içlerinde yaşadığım çiftçi dostlarımın doğruları ve yanlışlarını, dertlerini sorunlarını yakından gözlemledim. Bazen çığlık attım seslerini duyurmak için. Gıda geleceğin en stratejik ürünü, hatta silahı olmaya doğru gidecektir. Çiftçimizin, ülkemizin tarım arazilerinin, suyumuzun, hayvancılık sektöründeki yetiştiricilerimizin korumaya alınması, desteklenmesi ve iyi yönetilmesi şart. Sahip çıkın iş işten geçmeden eyy 'büyüklerimiz daha iyi bilir' diye diye kutsadığımız ulular!

Atatürk'ün manidar bir sözüyle bitiriyorum.

"Kılıç ve saban; bu iki fatihten birincisi daima ikincisine mağlup olmuştur"

Selam ve saygılarımla...