ÇİĞ SÜT FİYATLARI ARTMIYORSA, SÜT ÜRETİCİSİ NE YAPMALI?
Süt ve mamullerinin insan yaşamındaki önemini tekrar tekrar anlatmaya gerek yok sanırım. Böylesine önemli bir temel gıda üretimindeki sıkıntılar, üreticiyi zor durumda bırakıyor. “Yem pahalı, süt ucuz” gibi klişe söylemler sorunu çözmez. Sorunu daha derinlemesine incelemek somut çözümler üretmek gerekir.
Anormalleşen iklim koşulları, aynı paralelde ekonomik sıkıntılar yaratıyor. Kaba yem üretimindeki girdi maliyetlerinin yüksekliği, bakım işçiliği ve hayvan sağlığı harcamaları üreticiyi ekonomik olarak çok zor durumda bırakıyor. Dolayısıyla süt üreticileri feryat ediyor… Güncel durumda, ULUSAL SÜT KONSEYİ; 2025 yılı 30 Temmuz tarihine kadar çiğ inek sütü tavsiye fiyatını 17,15 TL olarak açıkladı. Ulusal Süt Konseyi, 1 Ağustos 2025’ten itibaren bu rakamın %7 artışla 18,35 TL olarak uygulanmasını tavsiye ediyor.
TÜSEDAD (Tüm Süt Et ve Damızlık Sığır Yetiştiricileri Derneği) ise çiğ süt üretim maliyetleri üzerinden yaptığı hesaplamalar sonrası 1 litre soğutulmuş çiğ sütün maliyetinin 21,08 TL, soğutulmamış sıcak sütün maliyetinin ise 19,58 TL olduğunu belirtiyor. Bu rakamlara hayvancılık işletmesinin elde etmesi gereken %20 kâr oranın eklendiğinde; 1 litre soğutulmuş sütün 25,20 TL’den, sıcak sütün ise 23,40 TL’den satılması gerektiğini söylüyor.
Çiğ süt için talep edilen bu 20 TL ve üzerindeki rakamlar gerçeğe dönüşürse, işlenmiş süt ürünlerine reel olarak yansıyacaktır. Bu durumda son tüketici bazında, tüketimde ciddi düşüşler ortaya çıkabilecektir. Bu durum sektörde daralmaya yol açacaktır. Kanımca, Devlet kanadının endişesi de bu yöndedir. Doğal olarak Devlet, vatandaşlarının sağlıklı ve doğal gıdalara kolayca ulaşabilmesini, hayvansal protein yönünden dengeli beslenmesini, özellikle çocuk ve genç nüfusun yeterli süt ve süt ürünleri tüketebilmesini istemektedir.
Sanırım kamu bürokrasisinin bir diğer endişesi de; nihai ürün fiyatlarındaki artış eğer tüketim oranını aşağı çekerse, ekonomik anlamda ülkede STAGFLASYON yaşanabileceği ihtimalidir. Stagflasyon; bir ekonomide yavaş büyüme, yüksek işsizlik ve artan fiyatların aynı anda ortaya çıkması durumudur…
Bir tarafta ekonomik olarak faaliyetlerini yürütmekte zorlanan bir üretici kesimi var… Dolayısıyla çiğ süt üretimine verilecek fiyatı belirleme konusu sıkıntılıdır. Peki, çözüm nedir? Devlet çiğ süt fiyatı olarak verilmesi gereken fiyat farkının önemli bir kısmını teşvik primleri ve desteklemeler yoluyla sübvanse etmelidir. Ancak bu yeterli değildir. Üretici de üzerine düşeni yapmalı ve üretim maliyetlerini düşürerek kârlılığını artırmalıdır.
Tabii ki hemen klasik bir tavır: “Bu yem fiyatları ile nasıl ayakta kalalım?” Benim bu serzenişe cevabım şudur: Biraz daha çalışarak, fedakârlık yaparak… Bu arada hemen belirtmeliyim ki benim bu önerilerim, orta ölçekli, köy kökenli üreticiler içindir. İşletmesinin olduğu yerde veya yakınında, yem bitkilerini yetiştirebileceği ortalama 15-20 dekar arazisi olanlar içindir ve uygun iklim ve yetiştirme şartları olan bölgelerde geçerlidir.
Geçtiğimiz yıllarda 25 baş sağmal ineği olan işletme sahibiydim. İşletmemin hemen yanında 16 dekar olan arazim ve önümde 1.700 dekar mera mevcuttu. Fikirlerine ve önerilerine güvendiğim bir arkadaşımın tavsiyesiyle bir Eylül ayında 16 dekar Rygras (sütotu) bitkisi ektim. İtalyan çimi olarak da bilinen bu bitki, tetraploid kromozom yapısına sahip bir buğdaygil yem bitkisiydi. Tohumları ektiğim Eylül ayı içerisinde ürünü iki defa suladım. Çıkış sorunsuz gerçekleşti ve Ekim ayı başında, günde en çok 2 saat olacak şekilde hayvanlarımı arazide otlatmaya başladım. Bir hafta içerisinde işletmedeki yem tüketimi belli bir standarda oturdu.
Otlatmaya başladıktan sonra hazır kaba yem ve kesif yem tüketimi yaklaşık %50 düştü. Ekim ayından itibaren doğasıyla buluşmuş hayvanın süt verimi arttı. Bütün Türk hayvancılığının olduğu gibi benim de üremedeki temel baş ağrım olmuş olan servis periyodu probleminin çözümü noktasında da çok önemli kazançlar elde ettim. Servis periyodu gözle görülür ölçüde kısalmaya başladı. Dahası da var… Hava koşulları el verdiği müddetçe, Ekimden Mart sonuna kadar aralıklı olarak otlatmaya devam ettim. Nisan'da otlatmayı durdurdum ve Mayıs başında otu tamamen biçip kuruya bağladım. 25 balya ot elde ettim. Biçimden sonra bir sulama daha yaptım ve yaklaşık 12 balya daha aldım. Toplamda dönümde 35-40 balya yapıyor… Tarlasına buna benzer yem bitkilerini ekenlerin de alabileceği ot miktarı aşağı yukarı bu kadardır… Rygrasın farkı ise 5 ay gerçekleştirdiğiniz otlatmanın yanınıza kâr kalmasıdır… Ürünün bir özelliği de şu: Tek biçim yapıp aynı yere silajlık mısır ektiniz diyelim. Mısır hasadından sonra, bir önceki ürün olan rygras otunun biçilmesi esnasında dökülmüş olan ot tohumları tekrar çimlenip çıktı ve tekrar tohum ekmeme gerek kalmadan arazim yeniden rygras otuyla kaplandı…
Süt fiyatlarının tartışıldığı ortamlarda, üreticilerin paylaşımlarında ağırlıklı bir fikir dikte ediliyor. “Süt ineklerine kesif yem vermeyi keselim. Belki süt miktarı düşer ama süt arzındaki düşüş uzun vadede bizim lehimize olur."
Ben bu fikre katılmıyorum. Çünkü bizim süt üretiminde kullandığımız inekler kültür ırkı ve süt verme kabiliyetleri çok yüksek. Bu ırklar genetik olarak adeta bir süt makinesi. Siz onlara verdiğiniz kesif yem miktarını azalttığınızda vücudunu çözecek ve yine de o sütü vermeye çalışacaktır. Soruyorum sizlere: Ya sonra? Vücudu çözülmüş bir inek, size daha ne kadar ineklik yapabilecek?
Şunu anlayabilirim: “Buzağılara 6 hafta yerine 12 hafta süt verin veya buzağı maması yerine süt verin.” Tamam, bunlara kabul, ama ineklerin enerji protein dengesini sağlayacak olan yemlerden vazgeçmeyin!